İNĞE
“İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır ” demiş atalarımız.
O zaman başlayalım…
Dünyaca başımızın dertte olduğu, zaman zaman düşüşe geçse de hayatımızdan atamadığımız birlikte de yaşayamadığımız küresel hastalık.
Hepimiz zor zamanlar geçiriyoruz, bir ışık bir umut ya da destek bekliyoruz.
Psikolojimiz bozuk, işlerimiz bozuk…
Ama hep beklemek ile oluyor mu …?
Sanmıyorum.
Geçtiğimiz haftalarda esnaflarımız ile ilgili birçok yazı yazdık. Birkac gün önce yerel yönetimimize serzenişte bulunduk.
Evet, yanlış giden bir şeyler var. Çözülmeyi bekleyen birçok sorunumuz var. Beklentilerimiz hat safhada…
Gelelim madalyonun diğer tarafına.
Evet zincir marketler dedik, iş yok dedik, kazanç yok dedik, peki biz esnaflar olarak neler yaptık?
Birbirimizin kuyusunu kazdık.
Evet evet kendi firmamızı överken diğer firmaları kötüledik. Birbirimizin yüzüne gülüp arkamızdan konuştuk. Birbirimizi şikayet ettik.
Adına rekabet dediğimiz ama fiyat kırıp piyasayı öldürmekten başka işe yaramayan hem kendimizin hem diğer esnafımızın sonunu hazırlayan hamleler ile hep kendimiz kazanmak istedik.
Bir yerde açılan yeni açılan işletmeyi takip ettik. Baktık ki işler yolunda adam para kazanmaya başladı, hiç çekinmeden hiç düşünmeden hemen karşısına aynı firmadan biz de açtık. Bir tane daha bir tane daha derken hem o esnafın hem de kendimizin sonunu hazırladık.
Daha çok satış yapabilmek uğruna en ucuzu bende diyerek kalitesiz tek düze ürünler getirdik. Sattık da. Hem de taleplerin ardı arkası gelmedi. Yeri geldi yetişemedik. Ama işletmemize duyulan güveni kaybettik, sonu yine hüsran..
Gelişen teknolojiye ayak uyduramadık, yeni trendleri takip etmedik. Kara düzen elimizdeki erle işlerimizi çevirmeye çalıştık, ama müşterilerimizin iki tuş uzağındaki kocaman sanal pazarı göz ardı ettik.
Kendimizi geliştirmedik. Elma ise elma kitap ise kitap satmaya devam ettik ama elmanın yanına maydanoz, kitabın yanına kitaplık koymaya teşebbüs etmedik. Dar alana sıkışıp kaldık. Aynı ürünü farklı fiyatlar ile farklı dükkanlarda satmaya çalıştık. Büyümeyi çok para kazanmak ve zengin olmak sandık.
Yani kısacası biz ticareti para olarak gördük, ama birbirimize saygıyı, birbirimize hoşgörüyü, birbirimize destek olmayı, birbirimize hayırlı işler demeyi o paranın içine gömdük.
Bizim birbirimize işimize gösteremediğimiz hassasiyeti şimdi bize göstermiyorlar diye isyan ediyoruz.
Bu sadece esnafımızın yaptığı bir yanlış mı?
Hayır.
Eskiden ülkemizde hatta şu an birçok Avrupa ülkelerinde yapılan uygulama maalesef yok oldu. Bizim gösteremediğimiz inceliği kimse önemsemez oldu. Nüfusa göre yeter sayısında meslek kolları, işletmeler artık düzenlenmiyor. Sen bir bakkal açacağım diyorsun, gerekli belgeleri tamamlıyorsun, mahallenin bakkalının karşısına kendi bakkal dükkanını açıyorsun. Bu kadar basit. Kimse sana arkadaşım orda zaten bir bakkal var, buraya açamazsın demiyor, sende zaten o incelik yok , bir mahallede oluyorsun iki bakkal. Günler geçiyor mahalleye bir de zincir marketler şube açmaya başlıyor. Oldu mu sana bir mahallede 5 market. Üstelik rekabet edebilme gücün de mümkün değil. Borç harç kampanya direniyorsun bir müddet. Üstesinden gelemediğin borçlarınla çekiyorsun iflas bayrağını. İş işten geçtikten sonra ne senin güler yüzün ne senin samimiyetin ne de dürüstlüğün işe yaramadığını görüyorsun.
Mahalleli mi? Elde olan marketlerden ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.
Yönetim mi? Yeni dükkan açmak isteyenlere evrak hazırlıyor.
Sen mi esnaf kardeşim,
Bir dünya borç harçla başlıyorsun karar kara düşünmeye…
Oysa ki sen o dükkanı mahalle bakkalının karşısına açmadaydın, kendini geliştirebilseydin, esnaf olarak birbirine saygı gösterseydin ve yerel yönetimi ya da esnaf birliklerini de bu düşünceler içinde belli kurallara oturtup, işleyişe sahip çıksaydın bu durumlar yine de yaşanır mıydı?
Esnaf işine, halk esnafına, yönetimler yerel ekonomiye sahip çıksaydı, Üç kuruş destek, beş kuruş kazanç için yerel ekonomi bu seviyeye gelir miydi?